top of page

TOKYO

  • Yazarın fotoğrafı: Merve Köroğlu
    Merve Köroğlu
  • 19 Eki
  • 14 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 20 Eki


ree

Uzun zamandır hayalini kurduğumuz Japonya gezimize sonunda çıktık. Animesi ve teknolojisiyle dolu modern ve temiz sokaklarıyla, mistik ve geleneksel tapınaklarıyla ünlü bu ülke bize bambaşka bir dünyanın kapılarını açtı. Tokyo'nun kalabalık ve renk cümbüşü caddelerinden Kyoto'nun sessiz tapınaklarına, Osaka'nın renkli yemek pazarlarından Nara'daki kutsal kabul edilen geyiklerine kadar her şehirde farklı ve unutulmaz hikayeler yaşadık. Bu yazıda hem kendi deneyimlerimizi hem de gezginlere faydalı olabilecek ipuçlarını paylaşmak istiyorum.

 

ree

Seyahatimize başlamadan önce hazırlık yaparken ve Maps’de gitmek istediğimiz yerleri kaydederken ne kadar devasa bir mega şehre gideceğimizi idrak edememişiz. Her şeyden önce rahat bir ayakkabı tercih edin, güneş kreminizi unutmayın (birkaç gün içinde Japonların neden sürekli yanlarında havlu taşıdıklarını da anlıyorsunuz) ve her zaman yağmura hazırlıklı olun. Biz sakura mevsimi çok kalabalık olacağını düşündüğümüzden eylül ayında gitmeyi tercih etmiştik ancak yanlış bir kararmış. Özellikle akdeniz iklimine alışkınsanız Japonya’nın nemi sizi fazlasıyla zorlayabilir.

 

TeamLab Planets - Yay or Nay?


Sosyal medyada bir anket yapılsaydı çoğunluk sever miydi yoksa balon mu derdi emin olamadığım bir dijital sanat müzesi. Talep çok olduğu için önceden rezervasyon yaptırmak şart. 3 ay gibi erken bir tarihte 4400 yene bilet bulmak mümkün. Biletlerinizi alırken bir zaman aralığı seçiyorsunuz, sunulan zaman aralığı 30 dakika ve o aralıkta giriş yapmanız şart. Ziyaret süresi 1,5-2 saat ve her yeri görmek için yeterli. Zeminler çoğunlukla aynalı olduğu için kıyafet seçiminizi ona göre yapmanızı öneririm. Orada isterseniz ücretsiz kiralık şort almanız da mümkün. Kalabalık olmaması için haftaiçi ve sabah saatleri iyi bir tercih olacaktır. Müzenin projeksiyon, ışıklar, müzik ve efektlerle benzersiz bir deneyim sunduğu aşikar. Sizleri su odalarında çıplak ayakla (eşyalarınızı bırakabileceğiniz ücretsiz kilitli dolaplar mevcut) yumuşak, güvenli ve farklı zeminlerde kimi zaman karanlıkta yürüterek duyularınızı harekete geçiren interaktif bir deneyim. Fotoğraf çekilebileceğiniz 13.000’den fazla orkidenin olduğu yüzen orkide odası, uzanıp sizi çevreleyen bir kubbeye baktığınız çiçeklerin düşen evreninde süzülme odası favori odalar arasında.


ree


ree

Başka bir bakış açısıyla bakmak gerekirse Instagram’da izlediğiniz bir tanıtım videosundan azı ya da çoğu değil ve müze çoğunlukla fotoğraf çekilmeye çalışan Instagram turistleriyle dolu. Sosyal medyada ayak kokusundan rahatsız olanlar çoktu ama biz gittiğimizde bir koku sorunu ile karşılaşmadık, çözmüş olabilirler. Lakin hijyen açısından haklı olarak rahatsız olanlar çıkacaktır. Her şeye rağmen biz deneyimlediğimiz için mutluyuz.

 

Disneyland

 

Düğünüm, mezuniyetim, balayım vs dahil hayatımda daha eğlendiğim ve mutlu olduğum bir gün olmamıştı. Sonraki günlerde de Disney’i düşünüp durduğum için Tokyo’nun hakkını verememiş olabilirim. Ayrıca sürekli Paris’teyken niye gitmedim diye isyan edip durdum, o kadar da iddialı konuşuyorum. Hala daha Walt Disney soundunu her dinlediğimde tüylerim diken diken oluyor.


ree

Öncelikle uçaktan indiğimiz ilk gün gece saat 4’e kadar görmemiş gibi dışarıda takıldığımız ve şehrin üzerinde sanki yüzlerce duş başlığını aynı anda açmışlar gibi ıslandığımız için Disneyland günü uyuyakaldık...


ree

Anlatıyorum; öncelikle neden bize kimse Japonya’nın ikliminden bahsetmedi bilmiyorum, biz nerden bilelim bu kadar yağmur yağabildiğini ya da otelden çıktığımız anda nemden dolayı sıcak tencere kapağını açtığımızdaki o yüzümüze vuran har gibi gece gündüz nefes alamayacak düzeyde yapış yapış olabileceğimizi. Biz Akdeniz ikliminde büyümüş masum köylüler olarak tabi iklime alışmamız en az 5 günümüzü aldı. Her zaman yanımızda hem şemsiye, hem yelpaze/küçük vantilatör, hem uv korumalı hem su geçirmez giysiler taşımamız gerektiğini anca 5 günde öğrendik. Demem o ki o şekilde ıslandıktan ve uykusuz kaldıktan sonra Disney’e 6’da yola çıkmamız gerekirken biz bakın uyuyakalmışız demiyorum, resmen bayılmışız. 36289 tane alarm kurmamıza rağmen hiçbirini duymayıp saat 11’de otel çalışanının kapıya tıklatması sonucu kalktık ve otelden nasıl çıktığımızı hatırlamıyorum bile. Her şeye rağmen yetiştiremediğimiz veya içimizde kalan hiçbir şey olmadı ve akşam 10’a kadar Disney’in içinden geçtik diyebilirim. Tabi kredi kartının da, ben hayatımda bu kadar alışveriş yaptığım bir gün hatırlamıyorum. Ah o soru işareti kutuları.. Hep mi en kötüsü çıkar arkadaş. Çocuğumuz falan yok hepsini kendimize aldık, Allah’tan Marvel evreni falan yok yoksa bir valiz de Disneyland’a ayırmak zorunda kalırdık. Sadece birkaç alete gece değil de yetişseydi gündüz binmeyi isterdik, uyuyakaldığımız için o biraz üzdü yoksa onun dışında kusursuz bir gündü. Tüm gün el sallayıp arigato gozaimas diyen misafirperver Japonlarla Disney’in o büyüsü birleşince ortaya harika ötesi bir atmosfer çıkıyor. Bir daha Tokyo’ya gitmek nasip olursa bir günü Disneyland’a bir günü de Disneysea’ye ayırmak istiyorum. Her köşe bakın her köşe fotografik ve sıra beklerken bile aşırı eğleniyorsunuz asla sıkılmıyorsunuz. Main Street boyunca Mickey müzikleri çalarken, havada taze patlamış mısır ve karamel kokusu yayılıyor. Parkın kalbinde yükselen Cinderella Şatosu, gündüzleri masalsı, geceleri ışık gösterileriyle büyüleyici bir sahneye dönüşüyor. Özellikle gün batımında şatonun gölgesi altındaki gölette parlayan yansımalar, sanki çizgi filmin içine girmişsin hissi veriyor. Fantasyland’de Peter Pan’le uçabilir, Pooh’nun Bal Macerası’na katılabilir ya da It’s a Small World’de dünyanın dört bir yanından minik figürlerin şarkılarını dinleyebilirsiniz. Gece olduğunda bitti sanmayın, Electrical Parade denen geçit töreni başlıyor ve Mickey ve arkadaşları ışıklarla süslenmiş arabaların üzerinde dans ediyorlar. O an Tokyo’da değil bir masal ülkesinde gibi hissediyorsunuz. Biletinizi 2 ay öncesinden rezerve etmeyi unutmayın.


ree

 (Bu fotoğrafın hikayesi çok tatlı bir o kadar da utanç verici, herkes bu ablayla kucaklaştığı için ben de fotoğraf çektirdikten sonra refleks olarak elini tutup Türk usulü bayramlaşır gibi kadına sarıldım, kadın neye uğradığını şaşırdı ben de ne yaptığımı o şaşırınca farkettim ve herkes gülmeye başladı. Gerçekten çok utanmıştım ve ben akımı başlatınca Ömer de devam ettirdi sağolsun, topyekün rezil olduk.)


Statue of Liberty

 

Burası aslında gezimizin ilk gününde rotamızda vardı. Fakat ilk günün verdiği heyecanla ben metroda Ömer’i (eşim) fotoğraf çekerken, içerisinde tüm nakit paramızın, kimliklerin ve pasaportların olduğu bel çantasını çıkartmasını söyledim. Metrodan inerken tabi ki ikimiz de çantayı yan koltukta unuttuk. Ömer’in akıllı saatinin verdiği uyarı tüm stresimizi anlatıyor. İnformation’daki Japon abimize tatlı tatlı derdimizi anlattık ve hemen birkaç telefon trafiği gerçekleşti. Ve benim unutmamızdan daha çok şaşırmış olduğum o büyüleyici an; yarım saat içinde çantaya ulaştık. Avrupa’da birçok ülkede bulunmuş ve sırf hırsızlık vakalarından ötürü bel çantası kullanmaya başlamış biri olarak daha ilk günden Japonlara ne kadar güvenmemiz gerektiğini ve yine Japonların iş bitiriciliğini en somut haliyle görmüş olduk.


ree

(İşte bahsi geçen fotoğraflardan biri ve kenarda gözüken meşhur bel çantası)


Velhasıl buraya ziyaretimiz son güne kalmış oldu. Japonya’ya gelmeden önce keşke biri bizi uyarsaydı dediğim şeylerden biri Japonya’nın 7/24 (bakın 7/24 diyorum çünkü geceleri de böyle) nemli ve insanı yapış yapış yapan sıcağı. Bunu burada söyleme sebebim, Statu of Liberty’ye 14. Gün gitmemize rağmen sıcaklığa ve neme alışmış olabileceğimizi düşünmeniz beni çok üzer çünkü zannımca okyanusun dibinde olması nedeniyle burası bizi en az bir ton daha kararttı. Allah Japonlara sabır versin deyip biraz da Akdeniz iklimini övdükten sonra konumuza dönelim; replika da olsa biz büyülendik. New York’taki orijinalinin yedide biri kadar. Orijinal heykel 1886 yılında Fransız halkı tarafından ABD’ye hediye edilmiş ve özgürlüğün simgesi olarak kabul edilmiştir. Tokyo’daki replika, okyanus kıyısında yer alır ve hem fotoğraf noktası hem de simgesel bir ziyaret durağıdır. O sıcağa rağmen sahilde 1 saat kadar vakit geçirdik, serinlemek ve biraz mola vermek için hemen arkasında yer alan DiverCity Plaza’ya da uğrayabilirsiniz. Ancak şimdiden uyarayım; Avm kültürü Avrupa’da olduğu gibi Japonya’da da yok. Avm’lerde kaybolup keşfetmeyi seven biriyseniz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz, onun yerine alışveriş deneyimi sokaklara yayılmış durumda. (Yodobashi, Donki gibi devler hariç)

Ps: Statue of Liberty’ye gitmişken Lego’ya da uğrayıp pasaportunuza stamp bastırmayı unutmayın 🫠

 

Asakusa (and Sensō-ji)

 

ree

Asakusa Tokyo’nun en ünlü kültürel miraslarından biri ve yine Tokyo’nun en eski Budist tapınağı olan Sensō-ji’ye ev sahipliği yapıyor. Efsaneye göre 628 yılında iki kardeş Sumida nehrinde balık tutmaya gittikleri sırada ağlarına küçük altın bir heykel takılır ve defalarca nehre geri atmalarına rağmen heykel  her seferinde ağlarına takılır. Sonunda heykeli alıp şeflerine götürürler ve şefleri heykeli merhamet tanrıçası Kannon olarak tanır. 3 adam birlikte heykeli kutsallaştırmak için küçük bir saz kulübe yaparlar, şef sonrasında kendi evini tapınağa çevirir ve Senso-ji’nin başlangıcı olur. Senso-ji’nin ana girişinde rüzgar ve gök gürültüsü tanrılarının heykellerini barındıran ve gök gürültüsü kapısı anlamına gelen Kaminarimon var. Kaminarimon’u geçince Nakamise alışveriş caddesine giriş yapıyorsunuz; hediyelik eşya alabileceğiniz, kimono kiralayabileceğiniz veya farklı yerel atıştırmalıklar tadabileceğiniz 250 metrelik bu alanı geçtikten sonra hazine evi kapısı anlamına gelen ve adından da anlaşılacağı üzere tapınağın en değerli eşyalarının saklandığı, iki yanında vahşi görünümlü koruyucu ruhlar; iki ahşap nio heykeli bulunan ve yangına dayanıklı Hozomon’a varıyorsunuz.


ree

Hozomon’ı geçince ise tapınak kompleksinin ana bölümüne ulaşıyorsunuz. Giriş ücretsiz, tapınak alanı her zaman açık. Dipnot: Gece ziyareti yapmayı planlıyorsanız ışıklandırma gece yarısından önce kapatılıyor.


ree
ree
ree

 

Nakamise gibi turistik bir başka cadde ise Denboin; şimşir tokalar- taraklar, ipek kimonolar, geleneksel yelpazeler-ayakkabılar, el yapımı hediyelik eşyalar, yerel lezzetler gibi ürün yelpazesi geniş bir cadde. Uğramak isterseniz meşhur Donki Asakusa şubesine de uğrayabilirsiniz ama 7/24 açık olduğu için gece uğramanızı tavsiye ederim, ne kadar geç o kadar az kalabalık. Asakusa’da gezerken dikkatimizi çeken ve beğendiğimiz Dengama ve Fuwari’yi de tavsiye ederiz.


ree

Gelelim mutfak kasabası olarak bilinen Kappabashi’ye. Birçok mutfak eşyası bulabileceğiniz bu bölgede en çok karşılaşacağınız şey tabi ki geleneksel el yapımı tekniklerle ve yüksek kalitede yapılan Japon bıçakları. Japonya’nın bıçak yapımındaki ustalığı samuray kılıçlarının (katanaların) dövüldüğü dönemlere kadar uzanır. Japon bıçak ustaları tarafından aynı özenle üretilen mutfak bıçakları olağanüstü keskinlikleri ve dayanıklılıklarıyla bilinir. İster aşçı olun, ister evinize götürün, isterseniz de iyi bir hediye almak isteyin; gyuto (şef bıçağı) veya bir santoku almak harika bir seçim olacaktır.


ree

 

Ueno (and Ueno Park)

 

Park dediğime bakmayın; Ueno hayvanat bahçesi, müzeler-tapınaklar barındıran bir parktan bahsediyoruz. Mola vermek için mükemmel bir yer.

Ameyoko; Yamonete hattı rayları üzerinde bulunan yine rengarenk bir pazar sokağı. Giyim, kozmetik, gıda gibi birçok ürüne ulaşabilirsiniz. Açılış kapanış saatleri mağazaya göre değişiyor, biz bir marketi açık görüp girmiştik ve çalışan kişi bize saati gösterip (09.57) dışarı çıkarmıştı. Japonların kuralcı ve dakik olduklarını bir kez daha görmüş olduk. Genellikle 10.00 gibi açılıp 20.00 civarında kapanıyor.

Ueno bölgesinde Hinoya ve Americaya gibi, Japon kotlarını yakından inceleyebileceğiniz mağazalar da bulunuyor. Japon denimleri, selvedge dokuma ve indigo boyama gibi geleneksel teknikler sayesinde hem dayanıklılığıyla hem de zamana karşı kazandığı özgün ‘fade’ görünümüyle öne çıkıyor. İlk başta sert hissedilse de, giyildikçe vücuda oturup kişiye özel bir karakter kazanması bu kotları eşsiz kılıyor. Bu yüzden ziyaret etmenizi öneririm.

 

Akihabara

 

Namıdiğer Akiba. Yodobashi ve Bic Camera gibi birçok elektronik mağazası, anime ve manga temalı dükkanları, oyun salonları, neon tabelaları ve figür mağazalarıyla ünlü bir bölge. Yodobashi ve Bic Camera gibi ünlü elektronik mağazaları gezmek gerçekten ilginç bir deneyim. Ancak ürünlerin dağınık ve plansız yerleştirilmiş olması nedeniyle aradığınızı bulmakta zaman zaman zorlanabilirsiniz. Mağazalar çok katlı olmasına rağmen planlı organize edilmediği için karmaşık bir labirent hissi veriyor; bu da mekânları olduğundan çok daha büyük gösteriyor. Elektronik mağazalarının yanı sıra Akiba’da otaku kültürünü yoğun bir şekilde hissediyorsunuz. Caddelerde yürürken dev ekranlarda anime karakterleriyle, maid kafelerden taşan enerjik atmosferle karşılaşmak Akiba’yı büyüleyici kılıyor.

  

Skytree


Boş zamanımız olmasına rağmen biz tercih etmesek de şehrin en ikonik yapılarından biri olduğu için Skytree’yi de yazıma eklemek istedim. Skytree Tokyo’nun bir televizyon yayın kulesidir. 634 metre yüksekliğiyle Tokyo’nun en yüksek binasıdır. Tamamlandığında dünyanın en yüksek ikinci yapısıydı. Skytree’nin en önemli özelliği 350 ve 450 metre yüksekliklerde Tokyo manzarası sunan 2 gözlem güvertesi bulunmasıdır.


Saatler / Ücretler

10.00-22.00 (Pazar ve resmi tatillerde 09.00’dan itibaren)

Giriş kapanıştan bir saat önce sonlanır.

Biletleri 4.kattaki bilet gişesinden satın alabilirsiniz.

Birinci gözlemevi: 2400 yen (haftaiçi) – 2600 yen (haftasonu ve resmi tatiller)

İkinci gözlemevi: 3500 yen (haftaiçi) – 3800 yen (haftasonu ve resmi tatiller)

 

Yoğun dönemlerde önceden rezervasyon yaptırmak için resmi web sitesini veya Klook’u ziyaret edebilirsiniz.

Birinci gözlemevi: 2100 yen (haftaiçi) – 2300 yen (haftasonu ve resmi tatiller)

İkinci gözlemevi: 3100 yen (haftaiçi) – 3400 yen (haftasonu ve resmi tatiller)

 

Ginza

 

Tokyo’nun kalbinde yer alan Ginza, lüks alışverişin ve eğlencenin en gözde duraklarından biridir. Mağazaları, butikleri, sanat galerileri ve seçkin restorantları ünlü olan bu bölge, aynı zamanda gece hayatıyla da dikkat çeker. Bir metrekarelik arsanın değeri milyonlarca yeni bulabilir, bu da Ginza’yı Japonya’nın en pahalı ve prestijli bölgelerinden biri yapar. Alışveriş yapmasanız bile vitrinlere bakınmakla yetinmeyip bazı mağazalara uğramak başlı başına bir deneyim.

Itoya; dünyaca ünlü kırtasiye mağazası, defter, kalem, sanat malzemeleri için harika bir adres

Uniqlo; dünyanın en büyük şubesi Ginza’da, Japon minimalizmini görmek için uğramalısınız

Shiseido; kozmetik denince Japonya’nın en köklü mağazasına uğramamak olmaz


ree

Ginza’nın parlak vitrinlerini gördükten sonra, Ginza’nın hemen yanı başında bambaşka bir dünyaya adım atabilirsiniz. Yurakucho’nun tren raylarının altına gizlenmiş izakayaları, eski Japonya’nın ruhunu yansıtan retro tabelaları ve sıcak atmosferi Ginza’nın modern ve lüks dünyasına farklı bir kontrast oluşturuyor. Benim gibi fotoğraf meraklıları için burası Tokyo’nun en beklenmedik hazinelerinden biri.


ree


ree

 


Tokyo Kulesi


Savaş sonrası  Japonya’nın yeniden doğuşunu simgeleyen Tokyo kulesi  Eyfel kulesinden 3 metre daha yüksek olup 333 metre yüksekliğindedir. Turistik bir nokta olmasının yanı sıra yayın anteni olarak da hizmet  vermektedir. Belirli yüksekliklerde ücret karşılığında  gözlem güverteleri  bulunmakta ancak Skytree’de olduğu gibi biz Tokyo kulesine de çıkmak istemedik, Paris’te Eyfel kulesine ya da  İstanbul’da Galata kulesine de çıkmak istememiştik çünkü ikonik olan kulelerin kendisi ve kuleye çıkınca kuleyi  göremiyorsunuz o yüzden biz tercih etmedik   İçerisinde bir kafe ve hediyelik eşya dükkanı da bulunuyor. 


ree

Saat

09:00 - 23:00 (Giriş 22:30'a kadar)

 

 Giriş

1500 yen (sadece ana güverte)

3500 yen (her iki güverte, önceden satın alınırsa 3300 yen )

7000 yen (Elmas Turu; ayrıca birinci kattaki bir salona erişim dahildir)


ree

 

Benim Tokyo kulesi ile ilgili araştırdığım tek şey o meşhur  ikonik fotoğrafların konumlarıydı. Fotoğraf  çekip döneceğiz dedik diye sorun  yaşamadık sanmayın. Sensoji’de olduğu gibi Tokyo kulesinin de ışıklarını gece yarısı kapatıyorlarmış, tabi ki biz bunu bilmeden gece yarısı o meşhur alt geçişe geldik ve dırırırım, ışıklar kapandı. Yılmadık başka bir akşam yine bu sefer gece yarısı olmadan geldik uzaktan güzel güzel fotoğraflarını çektik, meşhur trafik tabelasının orda da sıramıza girdik fotoğrafımızı çekildik, bu sefer de otopark çıkışındaki o ikonik pozlar için akıl almaz bir sıraya girdik, öyle ki bir kişi yaklaşık yarım saat boyunca fotoğraf çekildi ve sıradaki hiç kimse gıkını çıkarmadı, sıradayken akşam yemeğimizi yedik kahvemizi içtik gün değerlendirmesini yaptık derken baktık 1 saati geçmiş ve sıra asla azalmamış en sonunda pes ettik. Bir fotoğraf uğruna (sıradakilerin çoğu turistti ırkçılık olmasın diye Asyalılardı vs detay vermiyorum) insanlar anlayışlı diye haklarını bu şekilde gasp etmeniz doğru değil, kaldı ki herkes binlerce km öteden gelip hatıra birkaç kare yakalamak istiyor nasıl rahatsız olmazsınız anlamıyorum, neyse.  Koordinatlar şu şekilde:


35°39’11.1″N 139°44’42.4″E (hem caddeden hem de ünlü 7/eleven'dan fotoğraf çekebilirsiniz)

35.657267, 139.745580 (otopark çıkışında herkesin sıraya girdiği yer)

35.654775, 139.745593 (Akabanebashi'ye 70 mt uzaklıktaki yol kenarı)


ree

Shinjuku

 

Shinjuku istasyonunda doğru çıkışı bulabilene çıkışta plaket vermeleri gerekiyor desek abartmış olmayız. 200’den fazla çıkışı olduğu söyleniyor, bu da Japonların bize oynadığı küçük oyunlardan biri deyip yazıma devam ediyorum. Öncelikle fotoğrafçılar Shinjuku ve Shibuya’yı gece ziyaret etmeyi çok sevecek. Neon panellere ve ışık şovuna da doyacaksınız.


ree

Her an bir yerden kedi sesleri duyabilirsiniz, sağa sola değil yukarı bakın, 3D panoda kedi performansına bayılacaksınız.

Biraz da dünyanın en büyük gece hayatı bölgelerinden biri olan Kabukicho’dan bahsedelim. Kabukicho, kırmızı ışık bölgesi ya da hiç uyumayan bölge olarak da anılıyor. Japonya’nın en kalabalık ve %38.8 ile en yüksek suç oranına sahip bölge. Yalnızca neon ışıkları ya da barlarıyla değil geçmişiyle de büyüleyici. Adını hiçbir zaman inşa edilemeyen Kabuki tiyatrosu projesinden alıyor, proje iptal edilmiş ancak adı kalmış.  Burada göreceğiniz host / hostes kulüpleri sadece eğlence değil, Japonya’daki yalnızlık ekonomisinin de sembolü. İnsanlar saatlik sohbet ve ilgi için binlerce yen ödeyebiliyor. Meraklıları için otantik bir Japon gece deneyimi arıyorsanız Golden Gai’de rastgele bir kapıdan girebilirsiniz.


ree

Bir başka mest olduğumuz yer ise Omoide Yokocho. Tokyo’nun bazı bölgeleri sadece damağa değil göze ve ruha da hitap ediyor. Yurakucho’da olduğu gibi Omoide Yokocho’da da yürümek, daracık sokaklardan yükselen dumanlar, sake kadehlerine çarpan kahkahalar, minik ızgaralardan gelen kokular bambaşka bir deneyimdi. Biz açıkçası helal gıda bulmakta çok zorlandığımız için bahsettiğim çoğu yerde yemek yiyemedik, ya vegan ya da helal restoran aramak zorunda kaldık. Ama Yurakucho ya da Omide Yokocho gibi ışık şöleni bölgelerde fotoğraf çekip sokakları izlemek bile doyurucu bir deneyim olabiliyor.


ree

Bir diğer detay ise Godzilla’nın Tokyo’daki evi Kabukicho’da. Dev Godzilla kafası her saat başı kükreyerek mahallenin maskotu gibi selam veriyor. Kendisi resmi olarak Shinjuku’nun turizm elçisi.


ree

 

Meiji Shrine

 

Meiji Jingu Tapınağı Tokyo Shibuya ve Harajuku’nun ortasında 70 hektarlık bir ormanın içinde, tanrılaştırılmış ruhlar olan İmparator Meiji ve İmparatoriçe Shoken’e adanan bir Şinto tapınağıdır. Tokyo’nun göbeğinde, milyonlarca insanın yaşadığı ve hiç uyumayan bu metropolde Meiji Tapınağı’na adım atınca şaşırtıcı bir sessizlik sizi karşılıyor. Kalabalığın ortasında saklı bir vaha gibi; şehrin kalbi ama sanki başka bir evren.


ree

Tapınağa giden yol üzerinde dünyevi bir alandan kutsal bir alana geçtiğini hissettiren devasa ahşap torii kapıları var. Japonya’nın en büyüklerinden olduğu söyleniyor.

Güney girişinde herkesin fotoğraf çektirmek için sıraya girdiği; bir tarafta Japon sake fıçıları, bir tarafta Fransız şarap fıçıları. Doğu ile batının yan yana durup birbirini tamamladığı kültürel birlik. Ben dahil herkesin sadece rengarenk kaligrafileri ve desenleriyle açık hava sanat galerisi gibi görünen sake fıçıları ilgisini çekiyor ama hikayeyi tamamlayan şarap fıçıları diğer tarafta saklı. Bu sake fıçıları Japonya’nın farklı bölgelerinden gönderilmiş ve üst üste dizildikçe bir kültür mozaiği oluşturmuş.


ree

Yine güney tarafındaki Shoken bahçesi biz gittiğimizde de çok güzeldi ancak haziranda iris çiçekleri açtığında çok daha güzel olduğu söyleniyor.


ree
ree

Ana salona vardığınızda çoğu tapınakta olduğu gibi sembolik ve geleneksel bazı uygulamaları deneyimleyebilirsiniz. Ema denilen ve yan yana asılı, farklı dillerde el yazılarıyla dolu küçük tahta plakalara rastlayabilirsiniz. Ortak noktaları kiminde bir umut, kiminde bir dilek, kiminde bir teşekkür yazılı. Dünyanın dört bir yanından gelen insanlar arasında görünmez bir bağ gibi.


ree

Yine çoğu tapınakta olan omamiri denen şans tılsımlarından (başarı, aşk, sağlık vs için) hatıra alabilirsiniz. Dua etme ritüellerini izlemek de ilginç bir deneyimdi, önce iki kez eğilip, sonra iki kez el çırpıyorlar ve sessizce dileklerini diliyorlar. Eğer şanslıysanız bizim gibi bir Shinto düğününe de denk gelebilirsiniz. Beyaz kimono içerisinde bir gelin ve kırmızı-beyaz tören şemsiyeleri taşıyan rahiplerle karşılaşmak güzel bir sürpriz olmuştu.


ree

 

Shibuya

 

Farklı milletlerden onlarca kişinin hiç tükenmeyen bir enerjiyle dev ekranların altında defalarca kez karşıdan karşıya koşuşturarak reelsler çektiği, düzenle kaosun dans ettiği ve çoğu insanın The Fast and the Furious: Tokyo Drift sahnelerinden tanıdığı shibuya crossing’i bilmeyen yoktur. Ben de bir reels uğruna yaklaşık 7-8 defa koşarak cardio yapmışımdır. Aşırı eğlenceli ve en unutamadığım anlardan biriydi. Ortam biraz Times Square’ı andırıyor ama daha düzenli ve doğal olarak Japon havasında.


ree



Shibuya crossing’i gözlemleyebileceğiniz noktalardan Magnet, Starbucks, Shibuya Sky veya L’Occitane Cafe’nin en üst katını tercih edebilirsiniz.

Gelelim şehrin sadece kalabalıktan ibaret olmadığını gördüğünüz, gün batımında gökyüzünün turuncuya döndüğü, Tokyo’nun en etkileyici gözlem noktalarından biri olan Shibuya Sky’a. 229 metre yüksekliğiyle Shibuya Scramble Square binasının en üst katında yer alıyor. Daha asansörle yukarı çıkarken ışık efektleri ve müzik sizi ortama hazırlıyor. Teras kısmına ulaştığınızda karşınıza tamamen açık, camla çevrili dev bir platform çıkıyor; şehrin üzerine inşa edilmiş bir bulutun üzerindeymişsiniz gibi. Tokyo Tower’ı ve şanslıysanız açık havada Fuji Dağı’nın siluetini de görebilirsiniz.


ree

Japonya’ya gitmeden önce Disneyland, Universal Studio ve Ghibli Park’a gideceğimiz için, hatırlamak amacıyla veya eksikleri tamamlamak için onlarca film izlemişizdir, yüreğimizin dayanmadığı ve ikinciye izleyemediğimiz tek film Hachikō oldu. Kavşağın hemen yanında Hachikō heykeli ile bir fotoğraf çektirmeyi unutmayın. Japonya’da vefanın sembolü haline gelmiş ikonik bir heykel. 


ree

İçimde bir yara kalan, fotoğraf çekmek için maps’e kaydettiğim ama yorgunluktan unuttuğumuz Bangkok Night’a uğramadan otele dönmeyin derim. Alışveriş konusunda da uğramanız gereken GU, Hands, Mega Donki, Matsumoto Kiyoshi, Sun Drug gibi birçok şubeyi bir arada bulabilirsiniz, bizim gözlemimiz Donki diğer kozmetik satan eczanelere göre bir tık daha pahalı, yine de tecrübe oldu diyelim ama çoğu bakım ürünümü ben Matsumoto Kiyoshi’den aldım ve sağolsun Japon bir satışçı ablamız (abla dediğime bakmayın benden küçüktü kendisi) tam bir Kapalıçarşı çalışanı gibi beni dünyanın ürününü almaya ikna etti. Ben çoğunlukla viral olan ürünlerin ekran görüntüsünü gösterip yerlerini göstermesi için soru sordukça o hayır onu alma bak bu daha iyi diye diye limitimi daha ilk günlerden zorladı sağolsun. 🫠 Olsun, aldıklarımdan pişman değilim aklım hala alamadıklarımda. Yine gitsem yine o kızdan yardım isterdim sağolsun çok yardımcı oldu.

 

Makaino Farm

 

Eee Japonya’ya gittim deyince Fuji’yi gördün mü diye soranlara evet diyebilmek için bir Makaino Farm yapalım dedik. Yine nazara geldiğimiz günlerden biri olacağını bilemedik ama olsun çok güzel bir deneyimdi. Aslında Fuji’yi görmek için gidebileceğiniz çok fazla seçenek olsa da biz en çok Makaino Farm videolarını ve fotoğraflarını beğendiğimiz için uzak olmasına rağmen amaan yol da bir tecrübedir diyerek çıktık yola.



ree

O kadar güzel bir tecrübe oldu ki daha üçüncü günden planda değişikliğe gitmek zorunda kaldık, biz bilet alacağımız yeri bulup bilet alana kadar otobüste yer kalmamıştı, bir sonraki bileti alırsak da yol 4 saat olduğu için aşırı geç kalacaktık dolayısıyla gelmişken yarın sabahki bileti alalım bari deyip bir sonraki günün planını öne çektik. Neyse gereksiz detayları da verdiğime göre gelelim Fuji’ye. İyi ki sabah erken gitmişiz diyebilirim çünkü Fuji dağını maximum 1 saat görmüşüzdür sonrasında akşama kadar bulutlarla bakıştık. Çiftlik genel olarak çok keyifliydi, biz yine öncesinde 7/11 yapıp kahvaltıyı ucuza getirdiğimizi sanıp keyifle bir bankta dinlenerek güne başladık.


ree

Hemen video ve fotoğrafları aradan çıkarıp ortamın tadını çıkarttık. Çünkü önceki günlerde uçak yolculuğu, Disneyland, alışveriş vs derken çok yorulmuştuk ve Makaino farm bize ilaç gibi geldi. Aslında küçük bir yer ama manzarası, ödül almış içilebilir suyu, havası, hamakları, salıncakları hatta dondurmasıyla bile aklımızdan çıkmayan bir anıya dönüştü bile.


ree


ree

İsterseniz koyun, keçi, inek, tavşan besleme, midilli turları ya da süt sağımı gibi deneyimler de var ama biz veteriner hekim olduğumuz için fazlasıyla tokuz bu tarz aktivitelere ve kokulara o yüzden uzaktan bakmayı tercih ettik, sadece kaldıkları ortamlara bakarak bizimkilerle karşılaştırdık o kadar.


ree

Nazara geldik dediğim yeri anlatıyorum hazır mısınız; şehirlerarası olan dönüş otobüsünü biz önceden almıştık yer bulamazsak diye ve Japonlar dakik oldukları için şehiriçi olan otobüse güvenerek (iki otobüs arası 10 dk ara) dönmeyi planladık. Dönerken erkenden durağa gelip güzel güzel dondurmamızı yemeye başladık, ta ki Ömer otobüs gecikti diyene kadar. Tam 7 dk geç geldi ve yol bomboş olmasına rağmen sağolsun şöfor abimiz tüm yolu 30 km/sa ile gitmeye yemin etmişçesine gitti. O da yetmedi durağa varmaya 10 dk kala hintli olduğunu düşündüğümüz bir ablamız 10 dk kadar şöfore sorular sorup oyalayarak iyice geç kalmasına sebep oldu ve tabi ki biz indiğimizde şehirlerarası olan otobüs 20 dk önce kalkmıştı. Biz bu durumu şöfore anlattığımızda hemen birkaç telefon ederek diğer otobüse yetiştirmeye çalıştı, ama 20 dk fark olduğu için tahmin ettiğimiz gibi oldu ve yetişemedik. Vardığımız yerde gişedeki satış yapan kıza durumu anlattı ve kız bize yeniden bilet almamız gerektiğini söyledi. Bizim tabi moraller bozuldu ama sorun çıkarmak istemedik sadece suratımız düştü, şoför de bize alttan para vermeye kalktı ve kız bunu görünce gerçekten şoförün suçu olduğunu anlayıp bize bir sonraki otobüs biletini ücretsiz verdi. Biz zaten bedava bir şey istemedik sadece zaten parasını ödediğimiz otobüsü diğer otobüs yüzünden kaçırdığımız için ne yapabiliriz diye sorduk o yüzden bence hakkımızdı. 1 saatimizden olduk ciddi strese girdik ama nazardır deyip geçtik 🫠 Bir de Japonların ne kadar çözüm odaklı ve anlayışlı olduklarını çanta vakasından sonra bir kez daha görmüş olduk.


ree

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


  • Youtube
  • Black Instagram Icon

© 2025 by Merve Köroğlu Üküm, Powered and secured by Wix

bottom of page