top of page

ROMA

  • Yazarın fotoğrafı: Merve Köroğlu
    Merve Köroğlu
  • 3 Ara
  • 8 dakikada okunur

Gittiğimiz kilise sayısının camiyi geçtiği, mimarisine mest olduğumuz, diğer Avrupa şehirlerinden çok daha büyüleyici, her yerini yürüyerek gezdiğimiz, en çok çeşmelerini özlediğimiz ve kesinlikle tekrar gidilecek şehirler listesinde olan Roma; sen daha çok övülmeyi hakeden 9/10 bir şehirsin (1 puanı hırsızlık oranı çok olduğu ve polisler bir şey yapmadığı için kırdım).


ree

Roma’da 3 gece kaldık ama İtalya ile ilgili bir sonraki hayalim Toscana bölgesi, Como gölü ağırlıklı olmak üzere Roma’da 3 gece daha kalmak. Bu sefer belki Trevi çeşmesi gibi yerlerde diğer turistlerden önce sabah erkenden gidebilmeyi hedefliyorum. Çünkü adam akıllı fotoğraf çekemedim ve gerçekten sanat sepetçi tayfanın mesela benim mest olacağımız bir şehir.


ree

Yine otel önerimiz yok hatta bize ders oldu bundan sonraki tatillerimizde 4 yıldız altı otelleri tercih etmemeyi planlıyoruz. Baya kötü yerlerde kaldık çünkü. Yemeklerimiz yine fırın, pastane, market ağırlıklı, bir iki de makarna/pizza deneyimi desek, olabildiğince masrafsız tutmaya çalışmıştık. En karlısı da su oldu malum her yerde çeşme olmasından ötürü tüm Roma’yı buruşmuş bir pet şişeyle gezip durduk ah o şişenin dili olsa da konuşsa.


ree

(Türkiye'den gelen longchamp siparişlerinin yanında benim emektar pet şişenin garibanlığı)


Açıkçası çoğunlukla herkesin gittiği ya da bildiği yerlere gittik hatta Trevi çeşmesi gibi yerlere üç dört kez gitmişizdir, artık sonuncularda normal bir çeşme gibi gelip yanından geçip gittiğimiz bile oldu, yaşadığımız şehirde bize normal gelen itemlerin fotoğrafını çekmeyip çekenlere de şaşırıp, daha ünsüz yerlerde telefonu/makineyi elimizden indirmememiz gibi.


ree

Bu sefer gezme sıramıza göre değil de en sevdiğim yerlerden başlayıp sırayla anlatacağım. İlk olarak Kolezyum dememi bekliyorsanız biraz bekleyin derim çünkü en etkilendiğim yer Roma forumu oldu.

Roma Forumu, bugün bakınca taş yığınları gibi görünse de aslında MÖ 7. yy’da Roma İmparatorluğu’nun şehir merkeziymiş. Başlangıçta pazar yeri olarak kullanılıyormuş ama zamanla senatonun toplandığı yer, imparatorların zafer alaylarının başladığı nokta, halkın alışveriş yaptığı, dedikodunun döndüğü, hatta mahkemelerin görüldüğü yer; kısacası antik Roma’nın kalbi olmuş.


ree

Girişten içeri adım atar atmaz biraz dağınık bir arkeolojik bahçe hissi veriyor ama her taşın bir hikâyesi var. Titus Kemeri, Sezar’ın kürsü konuşmalarını yaptığı Rostra, antik dönemin en önemli bazilikaları, tapınaklar… Aralarında dolaşırken bugün dünyanın dört bir yanına yayılmış Roma kültürünün aslında nasıl küçük bir vadiden doğduğunu hissediyorsun.


ree

Roma Forumu’ndaki zafer takları, en basit haliyle askeri başarıların, imparatorun gücünün ve Roma’nın “yenilmezlik” anlatısının taşla yazılmış hali. Bir nevi antik propaganda panoları.

Orta Çağ’a girildiğinde Roma şehrinin büyük bir kısmı kıtlık, savaş ve otorite eksikliği nedeniyle harabeye dönmüş. Forum çevresi büyük ölçüde terk edilmiş. 6. yüzyılda Forum içindeki tapınaklar Hristiyan kiliselerine dönüştürülmeye başlanmış. Kiliseler için hazır, kaliteli malzeme ortadayken maden ocaklarına gitmek de pahalıyken, antik sütunler devasa ve işçilikleri de harika olunca almamak saçma olurmuş. O dönemde şimdiki gibi tarihi eser gözüyle de bakılmıyormuş. Rönesans döneminde ise yine bu eylem devam etmiş ancak amaç değişmiş. Roma’nın imparatorluk kimliğini yeniden inşa etme projesi diyebiliriz. Kulağa çok barbarca gelse de Kolezyum; Palazzo Venezia, Palazzo Farnese, Aziz Petrus Bazilikası gibi yapılar için mermer ocağı gibi kullanılmış.


ree

Roma Forumu’na girer girmez karşına çıkan Titus Zafer Takı, Roma’nın Kudüs zaferinin taş üstüne işlendiği anıt gibi duruyor; kabartmalar hâlâ şaşırtıcı derecede detaylı. Yolun devamında, dev sütunlarıyla Antonius ve Faustina Tapınağı, Rönesans’ta kiliseye çevrildiği için en iyi korunmuş yapılardan biri.


ree

Hemen yanında, yuvarlak formuyla Vesta Tapınağı ve Vestal Bakireler Evi yer alıyor; burası Roma’nın kutsal ateşinin korunduğu merkezdi. Biraz ileride alçak bir platform görünür: Rostra, yani antik Roma’nın konuşma kürsüsü.


Forum’un kartpostal yüzü olan Saturn Tapınağı, ayakta kalan sekiz sütunuyla Roma hazinesinin bir zamanlar saklandığı yapıyı temsil ediyor. Kuzeydeki Septimius Severus Zafer Takı ise Parth savaşlarının zaferini anlatan kabartmalarıyla Forum’un en etkileyici anıtlarından.


Bunların karşısında sade ama sağlam Curia Julia, Senato’nun resmi toplantı binası olarak Roma siyasetinin gerçek kalbiydi. Yakınındaki Basilica Julia ve Basilica Aemilia, mahkeme ve ticaret işlerinin yürütüldüğü dev yapılar olarak Forum’un günlük hayatını şekillendiriyordu.


Son olarak, üç sütunuyla hemen fark edilen Castor ve Pollux Tapınağı ve içindeki çiçeklerle dikkat çeken Sezar Tapınağı, Forum’un hem efsanelerini hem de tarihini bir arada taşıyan son duraklar.


ree

Kısacası Forum, bugün taşlardan ibaret görünse de her bir yapı Roma’nın yönetimini, inancını ve gücünü temsil eden canlı bir açık hava müzesi gibi.


Forumu anlatırken hemen yukarısında Michelangelo’num düzenlediği Kapitol tepesinde yer alan ve Konstantin sanıldığı için kutsal kabul edilip diğerleri gibi eritilmeyip antik çağdan kalan tek bronz heykel olan Marcus Aurelius’un heykelinden bahsetmeden geçemem, çünkü kocam çok büyük bir fanı.

Marcus Roma tarihinin en insancıl en bilge hükümdarlarından; hem askerî lider, hem filozof, hem de iyi bir devlet adamı olarak hatırlanır. Ömer’in en duygulandığı fotoğrafı koyup yazıma devam ediyorum.


ree

Biraz sanattan uzaklaşıp diğer bir mest olduğum yer olan Villa Borghese’ye geçelim. Aslında burası listemde yoktu ama eşimin ikinci gelişi olduğu için sağolsun atladığım yerleri farkedip beni bu güzellikle tanıştırdı. Gezimizin son günü gittik ve parktaki bankta 1-2 saat uyumuşumdur. Belki de dinlenerek gezdiğimiz için bu kadar huzur vermiştir bana bilemiyorum. Km’lerce yürüdükten sonra ‘inşallah değer’ diye düşünüyorsunuz ama size spoiler, değiyor. Parkın yolları huzurlu; göl kenarında sandal kiralayanlar, çimenlerde kitap okuyan öğrenciler, koşucular… Tamamen yerel bir atmosfer. Biraz daha yukarı çıktığınızda Pincio Terası Roma’nın en iyi gün batımlarından birini sunuyor.


ree

Gelelim kocamın mest olduğu; “bana ps5 verirseniz ben de Cem Sultan gibi senelerce burda kalırım” dediği Castel Sant'Angelo yani Kutsal Melek Kalesi. Buraya girdikten sonra hayatımda kale görmemişim dedim. O bizans dönemi filmlerinde gördüğümüz kale gibi kale burası işte.


Kale yüzyıllar geçtikçe Roma’nın çalkantılı dönemleriyle beraber kimlik de değişiyor; mezardan kaleye, ordunun karargâhına, zindana ve en sonunda papaların sığınağına dönüşüyor.


Kalenin içindeki spiral rampa, Roma imparatorlarının görkemli cenazeler için yaptırdığı geniş bir geçit. Üste çıktıkça odalar daha süslü hâle geliyor; Rönesans döneminde papalar burayı adeta minik bir saraya çevirmiş. Duvar süslemeleri, küçük şapeller ve gizli kaçış yolları hâlâ duruyor.


En ilginç noktalardan biri Passetto di Borgo: Vatikan’dan kaleye uzanan, 800 metrelik kapalı kaçış koridoru. Tehlike anında papalar bu yolu kullanarak buraya kaçarmış.


Terasına çıktığımızda ise; Tiber’in kıvrımı, Vatikan’ın kubbesi ve Ponte Sant’Angelo’nun melek heykelleri aynı kadrajda. Yarım saatten fazla terasta manzara seyretmişizdir.


Kaleye kadar gitmişken St. Angelo köprüsünden ufak bir anı; aslında anlamalıydık ama boşluğumuza geldi diye avutuyorum kendimi.. Afrikalı bir seyyar satıcı abimiz bizi durdurdu ve müslüman mısınız diye sordu, sohbet etmeye başladık işte eşi yeni doğum yapmış, bebeğinin fotoğraflarını gösterdi benim bileğime hediye diyerek bileklik taktı Ömer’e farklı bir şey verdi derken tam sohbet bitti bizden bebek için hediye adı altında para istedi 😄 Halbuki karşıdan bakınca zengin birine de benzemiyoruz ama safa benzediğimiz kesin, 5 euroyu alıverdi Ömer’in elinden. Hayır verdiği bileklikler de bir şeye benzese resmen soyulduk, sırf bu hayır diyememe huyumuzdan ötürü. Bu da böyle bir anı, içimde bir yaradır.


Şimdi Kolezyum’dan bahsedebiliriz :)

Öncelikle her ayın ilk pazarı Kolezyum ücretsiz olduğu için o güne denk getirdik ancak bu nasıl bir kalabalıktır, o nasıl bir sıradır akıl sır erdiremedik. 8’de gelerek erken geldiğimizi düşünüyorduk halt etmişiz. Neyse ki sıra hızlı ilerliyor. Kolezyumu gezerken ve fotoğraf çekerken Ömer’le tartıştık (beni güzel fotoğraf çekemiyor diye) o yüzden sanırım hafızamda çok iyi yerlerde olmasa da; Kolezyum’la ilgili Ömer gezerken (her şeye rağmen) o kadar hikaye anlattı ki (çoğu aklımda değil) içeride gezerken bir yerlerden gladyatörler çıkacakmış hissi geliyordu. Ambiansı size anlatamam. Zaman içinde depremler, yangınlar ve taşların başka yapılara taşınması yapıyı epey yaralamış ama yine de ayakta kalan her kemer Roma’nın direncini bize gösteriyor.


ree

M.S. 80’de açıldığında 50 binden fazla kişiyi ağırlayabilen dev bir eğlence arenasıymış; gladyatör dövüşlerinden vahşi hayvan gösterilerine kadar Roma’nın tüm ihtişamı burada sahneleniyormuş.

ree

Kolezyum’daki dövüşlerin yıldızları genellikle köleler, savaş esirleri veya cezalı suçlular. Ancak bazıları (hem şöhret hem de kazanç peşinde olanlar) gönüllü olarak “gladyatör okullarına” katılırmış. Gladyatörlerin çoğu ölüm riskiyle karşı karşıya olurmuş ama dövüşlerde iyi performans gösterenler ün kazanır, ödül ve özgürlük elde edebilirmiş. Bazıları o kadar popüler olurmuş ki Roma halkının idolü hâline gelirmiş. Ps: Dönüşte gladyatör filmleri izlendi.


ree

Ben gezdiğim yerlerde popüler yerlere karşı aşırı sempati besleyemiyorum, sanırım bu yüzdendir ki Trevi çeşmesi Roma’nın en büyük ve en etkileyici Barok çeşmelerinden biri olmasına rağmen fazla turistik ilgiden dolayı bu kadar efsaneleştiğini düşünüyorum. Ama bu Tokyo/Shibuya Crossing’de yeşil ışıkta koşmak gibi turistik bir hareket değil, ne bileyim belki de ben objektif bakamıyorumdur. En bilineni de çeşmeye sağ el ile sol omuz üzerinden atılan bir paranın, kişinin Roma’ya tekrar dönmesini sağlayacağıdır. Ama genel olarak şans, aşk ve refah getirsin diye atılıp dilek tutuluyor. Toplanan para ise hayır kurumlarına bağışlanıyormuş. Kısacası atmosfer olarak güzel ama kalabalık ve fotoğraf çekimi sıraları rahatsız edici düzeyde.


ree

Forum’dan çıktıktan sonra yürüyerek Aventine Tepesi’ne giderken listede olmayan ama yol üzerinde gördüğümüz Kolezyum’un 5 katı büyüklüğündeki antik hipodrom olan Circus Maximus’u da gördük. Bir zamanlar çılgın kalabalıkların, savaş arabalarının tozu dumana kattığı, imparatorların oturacak yer beğenmediği Roma’nın en büyük gösteri alanıydı. Şimdi ise arkeolojik bir park niteliğinde. Tribünlerin taşları Orta Çağ’da sökülüp başka yapılarda kullanıldığı için yapıdan çok az şey günümüze kaldı. Yine de pistin formu, spina’nın bulunduğu uzun yükselti ve çevresindeki topografya hâlâ çok net görülebiliyor. Modern Roma halkı burayı koşu parkuru, etkinlik alanı ve konser meydanı olarak kullanıyor. Zaman zaman büyük kutlamalar ve açık hava gösterileri hâlâ burada düzenleniyor ama antik dönemin görkemli yarışlarından eser yok.


Gelelim Aventine tepesine; efsaneye göre Romulus ve Remus’un kuş uçuşu alametlerini yorumlama tartışmasında Remus buraya çıkmıştı. Şehrin en güzel panoramalarından biri de burada. Malta Şövalyeleri Ana Karargâhı: sosyal medyada gördüğünüz anahtarlı delikten gördüğünüz Roma manzarası (St. Peter’s Basilica’nın tam hizalaması) da burada; biz tam sıradayken bir adam kapıyı açtı ve birkaç saniyeliğine de olsa içeriyi gördük ama kalabalıktan fotoğraf çekme şansımız olmadı maalesef. Anca delikten denk getirebildiğimizi çekip hatıra diye sakladık 🤷🏻‍♀️


ree

Bu arada hazır forum çevresinden bahsediyorken, Kolezyum ve Palatino arasında olan Konstantin takı şehrin en iyi korunmuş zafer takıdır. 315 yılında, İmparator I. Konstantin’in Milvian Köprüsü Savaşı’ndaki zaferi anısına dikilmiş ve Roma’nın en çok fotoğraflanan açık hava müzesi parçalarından biri.


ree

Gelelim Panteon’a; bilinenlerdense çok bilinmeyen birkaç bilgi vereyim. Üst bölümlerin ağırlığını azaltmak için volkanik ponza taşı karıştırılarak hazırlanan dünyanın en büyük desteksiz beton kubbesi. Pantheon’un tepesindeki 9 metrelik açıklık yalnızca ışık almak için değil; yılın belirli günlerinde ışık imparatorun girdiği kapının üzerine denk gelecek şekilde tasarlanmış. Bu güneş + imparator = kutsal güç mesajıdır.


ree

Zemin, neredeyse fark edilmeyecek kadar eğimli yapılmıştır. Aralardaki minik delikler suyu anında emer. Yani yağmur yağdığında zemin ıslanmaz.


Pantheon’un önündeki sütunlar Mısır’daki bir taş ocağından çıkarılmış ve başka bir proje için hazırlanmıştı. Proje iptal edilince Pantheon’a yönlendirilmiş.


Pantheon, klasik tapınaklardan farklı. İçeri girildiğinde görünür bir tanrı heykeli yok; tanrılar yanlardaki nişlerde soyut bir şekilde temsil ediliyor.


Biraz ilerisindeki Navona Meydanı; ortada Bernini’nin Dört Nehir Çeşmesi; her nehir heykeli, farklı kıtalardan getirilen hayali canlılarla süslenmiş, sanki tüm dünya Roma’ya akıyor. Kafanızı kaldırınca barok cepheler ve Sant’Agnese in Agone’nin kubbesi, etrafta sokak sanatçıları, yerel insanlar… Roma’nın en canlı ve en estetik yerlerinden biri.


Vatikan’ı bilerek en sona bıraktım, film jeneriklerinde üstatların isimlerinin en son yazılması gibi.


ree

Biz bilet alırken hızlı geçişli alıp o sıradan kurtulduk, iyi ki de öyle yapmışız. Dehşet bir sıra vardı. Çıktıktan sonra ise müze anlayışınız baştan aşağı değişiyor ve Louvre gibi bir müzeye gitmeyecekseniz o müzeye müze diyemiyorsunuz.


ree

Vatikan sadece bazilika değil. Vatikan Müzeleri ise tam bir hazine. Antik heykeller, Rönesans tabloları ve Raphael’in odaları… hepsi bir araya geldiğinde insanın zaman algısını yitiriyorsun. Ve tabii Sistine Şapeli… Michelangelo’nun tavanı, yaratılış sahneleri ve Ademo’nun dokunuşuyla hâlâ nefes kesiyor. Burada konuşmak yasak, ama bakışların her şeyi anlatıyor.


ree

ree

Bu arada pizza ve makarna abartıldığı kadar yok bence, Türk yemekleriyle yarışır ama dondurmaları var ya... Yok böyle bir şey, hayatımda yediğim en iyi dondurmaydı, kesinlikle Roma dondurması yemeden dönmeyin derim.


ree

Yazımı asla unutamayacağım bir anımla sonlandırmak istiyorum; otelden çıkış yaptığımız için son gün çantalarımızı tüm gün taşımamak adına luggage storage bulup bırakmıştık ve saat belirleyip ona göre ödeme yapmıştık ve 1 dk bile geciksek 30 euro gibi bir cezası vardı. Neyse dedik zaten yetişiriz gezdiğimiz yerleri bir daha gezeceğiz vs derken biz kendimizi nasıl kaptırdıysak yürüme mesafesi 45 dk olan yere 20 dk kala farkedip koşmaya bir başladık, hayatımda bu kadar nefes nefese kaldığımı hatırlamıyorum. En son Ömer’e beni bırak sen koş yapamayacağım dedim ve internetim olmamasına rağmen yolu ezberlediğime güvenerek Ömer’i gönderdim. Ne kadar terlediğimizi anlatmama gerek yok sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Sonuç olarak hayatımızın en hızlı maratonunu koşarak 45 dk’lık mesafeyi 20 dk da koşup saniyeler kala kocam sağolsun bizi cezadan kurtardı. Bu da böyle bir anı, Roma sokaklarında ter kan içinde koşmadık da demeyiz. 🥲

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


  • Youtube
  • Black Instagram Icon

© 2025 by Merve Köroğlu Üküm, Powered and secured by Wix

bottom of page